Anasayfam Yap | | | RSS | | | Sitene Ekle | | | Mobil |
![]() |
YUNUS TÜRKÖLMEZ -
yunisturkolmez@gmail.com TÜRKLERDE YARATILIŞ VE TÜREYİŞ EFSANELERİNDE KUŞLARIN YERİ VE ÖNEMİNE DAİR 2. 23 Ocak 2021 - 178 okunma |
TÜRKLERDE YARATILIŞ VE TÜREYİŞ EFSANELERİNDE KUŞLARIN YERİ VE ÖNEMİNE DAİR 2.
“Perçem vurup atlara
Uygurdaki tatlara
Uğru, yavuz itlere
Kuşlar gibi uçtuk biz” (Divanü Lügati’t Türk’ten)
Kuşkusuz kuşlar birçok ulusun, uygarlığın düşünsel ve sanatsal verilerinde çok önemli bir yer tutar. Ancak biz burada yazı başlığımıza bağlı kalmak adına Türk dünyası çerçevesinde kısa ve özet bilgiler aktarmaya çalışıyoruz ki bu da yeterli değildir elbette. Prof. Dr. Halil Ersoylu’nun “Türk Dünyasının Düşünce, Dil ve Edebiyatındaki Bazı Kuşlar”* isimli makalesinden özetlemeye devam edelim.
Uygurlardan söz açan Çin kaynaklarından birinde, Uygurlar arasında yüzyıllarca tanrı sayılan bir kuştan bahsedilir. Göktürklerin ünlü kahramanı ve veziri Tonyukuk’un soyundan gelen Uygur veziri Bilge-Buka’nın atalarından birinin bu tanrısal kuşla yakın ilgili olduğu anlatılır. Efsane şöyledir:
“Söylendiğine göre bir gün hava çok sıcakmış. Bilge-Buka’nın atası elbise ve ayakkabılarını çıkararak bir ağacın dibinde yatmış. Az sonra ağacın üzerine bir kuş gelerek ötmeğe başlamış. Ağacın dibinde yatan adamın bundan canı sıkılmış ve elbiselerini giyinerek kalkmış.
Fakat kuş bununla da kalmamış ve üç defa ağaçtan inerek adamı tırmalamış. Adam kızarak kuşu yakalamış. Yakalamış ama tam bu sırada ağacın üzerinden zehirli bir yılanın aşağı indiğini görmüş. Bunun üzerine kuşu bırakmış ve yılanın sokmasından kurtulmuş. Bunun üzerine soylarına bu kuşu öldürmemelerini ve ona saygı göstermelerini vasiyet etmiş. Ve Uygurlar da asırlarca bu kuşa saygı göstermiş ona bir tanrı gözü ile bakmışlardır.”
Görüldüğü üzere “kuş” bazen tanrı, bazen iyi, bazen de muzır ve zararlı ruh olarak yaşamlarında rol oynamıştır. Troşcansky tarafından kaleme alınan “Yakutlarda Kara Dinin Tekâmülü”adlı kitapta yer alan bir makaleye göre Yakutların inançları içerisinde “Ogo ımıta” (çocuk ımı’sı) denilen bir ruh vardır. Bu ruh yeni doğan her çocuğun başı üzerinde öter ve o çocuğun neslinin bereketli olacağını haber verirmiş. Bu ruh inancı zaman içinde biraz değişime uğrasa da sürer gider.
Şaman dinine göre yeryüzü ile göğün en yüksek yeri arasında yukarıya doğru gittikçe daha da aydınlanan bir nur âlemi vardır. 17 kattan oluşan bu âlemin en üst katında Türklerin tanrısı oturuyordu ve artık burası göz kamaştıracak bir derecede nurla kaplıydı. Şaman inanışına göre bu dünyada iken iyilikler de bulunan kimseler (Türkler) ölünce ruhları bedenlerinden ayrılarak bir kuş şekline girerek bu nurlar âlemine uçuyordu.
Yakutların inanışına göre yer altındaki bir dünyada “Karga Çang” ismi verilen bir kötü ruh vardır ki bu dünyaya gelerek zenginlerin evlerini ziyaret eder ve onları hasta edermiş. Yine ruhlar konusunda kartalın da önemi yeri vardır. Şamanların düzenlediği dini törenlerdekurban etleriyle düzenlenen törenlerden bu kartalların nasiplerini aldıklarına inanılırmış. Şaman, törenin bir aşamasında davullar çalınarak manzum dualar eşliğinde gökteki Merküt kuşunun ruhunu çağırır.
“Gök kuşları, beş Merküt,
Tırnakları bakırdan
Ayın tırnağı bakırdan
Ayın gagsı buzdan,
Geniş kanatları muhteşem hareketli
Uzun kuyruklu yelpaze gibi,
Sol kanadı ayı örter,
Sağ kanadı güneşi örter,
Ey dokuz kartalın anası (…)
Öterek gel sen bana!
Oynayarak gel sen sağ gözüme!
Sağ omzuma kon!”
Eski Türk dini geleneği olan Şamanizmde din büyüğü olan Şaman (kam) çeşitli kuş veya hayvan şekillerini taklid eden elbiseler giyerdi. Tatar kadınları da kuş giyeceklerine sahiptir. Böyle giyinmelerde amaç, istenildiği zaman o hayvanın ya da kuşun şekline geçebileceğine olan inançtır. Hatta bu inanç kısman İslam inancı içine de taşınmıştır.
Dervişlerin “donuna (don/ton:Elbise) girmek” diye bir deyim vardır. Örneğin Hacı Bektaşı Veli’nin şahin şekline girip uçarak Kudbettin Hayder’i bir mağarada bulup kurtardığı anlatılır. Yine kuş donuna girmenin bir başka örneği de Deli Dumrul’un kılıcından kurtulmak isteyen Azrail’in bir güvercin kılığına girerek uçup kurtulması anlatılır.
“Türkler de yaratılış efsaneleri yanında pek çok da türeyiş efsaneleri mevcuttur. Göktürklerin kurttan, Uygurların ağaçtan, Yakutların Er-Sogotoh’tan, Kırgızların doğan’dan, Şato Hakanının kartal’dan türeyiş efsaneleri mevcuttur.”
Göktürklerin Kurttan Türeyiş efsanelerinin üçüncüsünde bile kuş sembolleri önemli bir yer tutar. Şöyle ki; “Yaz ve Kış Tanrıları ile evli bulunan Göktürk atasının bu karılarından birinden dört çocuğu olmuştur. Bu çocuklardan ilki beyaz bir leylek olarak doğmuş ve uçmuştur.
Yine Çin kaynaklarının aktardığına göre Göktürk’lerin bir kolu olan Şatolar VIII. yüzyılın ortalarından sonra Çin’in batısındaki Kansu’yu geçerek Yin-Şan dağlarına yerleşir. X.yüzyıldan sonra Çin’i yöneten “Beş Sülale” devrinin üçünü bu Göktürk Boyu kurmuştur. İşte bu üç sülaleden birincisini kuran Şato Hakanı Li Koyung’un bir kartal yuvasında doğduğu anlatılır.
Altaylar bölgesindeki Teleüt Türklerinin Merküt isimli kabilesinin bir kara kartaldan, Yurtaş Kabilesinin ise beyaz başlı bir kartaldan türediğine inanılmıştır. Kırgızların ise bir doğandan türediğine inanılır. Efsane şöyledir.
“Kırgız kabilelerinden birisinin atasının üç karısı varmış. Bu üç kadından en küçüğü bir gece rüyasında çadıra bir avcı doğan’ın geldiğini ve yatağının etrafında uçuştuğunu görür. Sonra nasıl olmuşsa bu kadının gebe kaldığı görülmüş. Derler ve inanırlar ki Kırgız kabilesini idare eden reislerin hepsi bu kadının soyundan gelirmiş.”
Yakut Türklerinin inanışına göre Şamanlar yeryüzüne bir kartal tarafından getirilip bırakılmışlardır. Yine inanışa göre ileride şaman olacak bir çocuğun ruhu daha doğmadan önce bir kartal tarafından yenirdi. Kartal daha sonra bol güneşli ve yeşil çayırlı bir bölgeye gelerek yerleşir. Oranın ortasında bir kırmızı çam, bir gürgen ve bir de kayın ağacı bulunurmuş. Kartal bu ağaçların üzerine gelir, yumurtasını bırakır ve gidermiş.
Yumurta bir süre ağaçların üzerinde kaldıktan sonra yarılır ve içinden bir çocuk çıkarmış. Yumurtadan çıkan çocuk orada ağaçların altında bulunan bir beşiğin içine düşer ve orada büyümeye başlarmış. Bu bebekler büyüdüklerinde hayatları boyunca Kartal-Anaları tarafından korunurlarmış. Her işlerinde onlara yardım ederlermiş. Kırmızı çam ağacındaki yumurtalardan düşen bebeklerin iyi şaman, gürgen ağacından düşen bebeklerin ise kötü şaman olduğuna inanırlarmış.
Yine Dede Korkut destanında Kazan için “tülü kuşun yavrusu”, Bamsı Beyrek için “çalkara kuş erdemlü” denilmektedir. Çeşitli Türk ve Moğol töz/kök inanışlarında kuğu, karga, kartal, atmaca, turna, kaz vb. birçok kuş sembol olarak vardı ve onları kutsal bilerek etlerini yemez, küçük boyutlu heykellerini put olarak taşırlardı. Bunların içinde kartal ise Altayların ve en eski Türk topluluklarında güneşin ve Gök Tanrının sembolü olmuştur hep.
Zaman içerisinde bu tözler eski anlam ve önemini kaybetse de maziden birer hatıra olarak bir damga, bir arma. Bir sembol olarak kullanılmaya devam etmiştir.
“Devlet hümâsını tutayım derken
Uçurdum kolumdan bâz elden gitti
Cehd idüp ardından yeteyim derken
Hazır turna ile kaz elden gitti” (Aşık Ömer)
(devam edecek)
*“Türk Dünyasının Düşünce, Dil Ve Edebiyatındaki Bazı Kuşlar”. Prof. Dr. Halil Ersoylu. Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi. Yıl 2,Cilt 2, Sayı 11. Nisan 1981. Sayfa. 76 -125
|
Yorumlar
(0):
|
Yorum Ekle |